Kadınlar evde boş boş oturuyor muydu? İlk bakışta öyleymiş gibi görünebilir. Birçok toplumda, kadınların kocalarının vesayeti altında olduğunu biliyoruz. Evin dışında çalışmak ve aileyi geçindirmek kocanın göreviydi.
Sanatta kadınlar eve özgü uğraşlarla tasvir edilir.
Ancak bundan kadınların çalışmadığı sonucunu çıkarmak basmakalıp bir düşüncedir.
Sanatta yeterince temsil edilmemiş olsalar da kadınlar tarih boyunca hem ev içinde hem de ev dışında çalışmıştır.
Örneğin, 20. yüzyıldan önce kadınların iktidarda rol oynamadığını düşünmek hatalıdır. Dünyanın her yerinde ve tarihin her döneminde, kadın liderler en üst kademelerde yer almıştır. Bazı örneklere kısaca göz atalım.
Bu güçlü kadınların her biri müzik ve film gibi çok sayıda sanat eserine ilham verdi.
Bu filmlerin en güzel örneklerinden birine bakalım: Kleopatra!
Joseph L. Mankiewicz tarafından yönetilen Cleopatra (1963) filminden bir kesit.
Pek çok prenses ve kraliçe devlet yönetimini üstlenmiştir. Bunlar arasında unutulanlar olduğu gibi popüler kültüre ilham olanlar da vardır.
Mısır’ı yöneten tek kadın Kleopatra değildi. İlk kadın firavun Neferusobek’ti.
Heykeli zamanla yıpranmış olsa da firavunun nasıl tasvir edilmek istediğine dair ipuçları taşıyor. Firavunun üzerinde şunları görüyoruz:
Eskiden erkeklere ait kabul edilen simgeleri üzerinde taşıyan Neferusobek, onlarla eşit olduğunu vurgulamıştır.
Bilinen ilk kadın firavun olan Neferusobek, maskülen ve feminen kıyafetler ile simgeleri bir arada kullanarak iktidarına meşruiyet kazandırmıştır.
Herkesi memnun etmek zorunda olmadığını bilen kadınlar geçmişte de vardı.
Onları küçümsemek için kullanılan kelime şuydu: “virago” (Latince erkek anlamına gelen “vir” kökünden gelir). Virago, güç ve cesaret gibi toplumun genelde erkeklere atfettiği özelliklere sahip kadın anlamına gelir.
Örneğin, Yunan mitolojisinde Amazonlar silah taşır ve savaşırdı. Ancak bu kadın savaşçılar, savaşçı oldukları için hor görülüyordu. Antik yazarların metinlerinde çoğu zaman kaosun simgesi olarak tasvir edilmişlerdir. Öldüklerinde düzen ve uyum yeniden tesis edilmiş olurdu.
Kadınların tarih boyunca taşımak zorunda kaldığı bu klişelerden kurtulması için alınacak çok yol var ancak Amazonlar çoktan sinemada kahramanlara dönüştü.
“Maskülen” veya “feminen” olarak kabul edilen özellikler sosyal inşalardan ibarettir. Kadınlar, toplumsal cinsiyet klişelerine rağmen tarih boyunca her zaman güç ve cesaretleriyle öne çıktı.
Görünüşle ilgili normlar (toplumsal kurallar) dönemlere ve kültürlere göre değişip dönüşür.
Geçmişte “maskülen” veya “feminen” kabul edilen tarzlar tersine dönebilir. Zamana ve farklı kültürlere göre yeniden şekillenebilir.
Şu resimleri bir inceleyin. Hem kadının hem de erkeğin makyaj yaptığını ve kaşlarını şekillendirdiğini görebilirsiniz. Erkek heykelin saçları da uzun.
Kişisel bakım ve makyaj kadınlara özgü değildir.
16. yüzyılda Arap erkekler kıllarını almak için bitkisel zamklar kullanıyordu. Batı’da ise vücuttaki kıllar güç ve erkeklik göstergesi olduğundan yalnızca kadınlar kıllarını alıyordu.
Akdeniz bölgesinde hem kadınların hem de erkeklerin kullanabildiği bazı kişisel bakım malzemelerini inceleyin.
Toplumsal cinsiyet normları kültüre ve zamana göre değişir. Kişisel bakım ve makyaj, hiçbir dönemde kadınlarla sınırlandırılmamıştır.
Sanat eserleri toplumların değiştiğinin kanıtıdır.
Müze duvarlarında takılarla süslenmiş bir erkek figürü veya pantolon giyen bir kadın resmi görmek olağandır.
Ancak klişeler kolay kolay kaybolmaz ve bizi yanlış sonuçlara götürebilir.
Örneğin, arkeologlar bir mezarda mücevher bulduğunda bu mezarın mutlaka bir kadına ait olduğunu mu varsaymalıdır? Az önceki örneklerde de gördüğümüz gibi bu yaklaşım hatalıdır.
Tarih yazımında, kadınlığa dair toplumsal kuralların gelişimi göz önünde bulundurulmalıdır.
"*" indicates required fields